7. Deck

 0    100 flashcards    macitsamet
download mp3 print play test yourself
 
Question Answer
hatırla(t)mak, anımsa(t)mak
Bana biraz yumurta almamı hatırlatır mısın?
start learning
remind
Will you remind me to buy some eggs?
hatırlamak, anımsamak
Adını hatırlayamıyorum.
start learning
remember
I can't remember his name.
tehlikeye atmak, riske atmak
•tehlike, risk •...ı/i göze almak; tüm olumsuzlukları göğüslemek, denemek, kalkışmak
Sana yardım etmek isterdim ama işimi kaybetme riskini alamam.
start learning
risk
I'd like to help you, but I can't risk losing my job.
telefon etmek; telefonla aramak
telefon
Taksiye telefon edeceğim.
start learning
phone
phone up
I'm going to phone for a taxi.
•fırçalamak •süpürmek, süpürüp atmak •geçerken birine hafifçe dokunmak, sürtünmek
fırça
•saçınızı / dişlerinizi fırçalamak •Paltosundaki karı fırçaladı. •Merdivenlerden yukarı çıkarken yanımdan sürtünerek geçti.
start learning
brush
•to brush your hair/teeth •He brushed the snow off his coat. •He brushed past me as he went up the stairs.
yapmak
bir önceki cümledeki fiili kullanmamak için onun yerine kullanılır
“Bu şarkıdan nefret ediyorum.“ "Ben de öyle.”
start learning
do - did - done
I hate that song." "So do I.
•-ebilmek, -abilmek •izin vermede/istemede kullanılır
bir şeyi istemede, rica etmede kullanılır
•Kirayı ödeyemiyoruz. •Şimdi gidebilir miyim?
start learning
can - could
•We can't pay the rent. •Can I go now?
olmak
Çok üzüldüler.
start learning
be - was, were - been
They were very upset.
iyi olur, gerekir, -meli, -malı
... malı/meli; yapılması gerekeni istemeden/sormada kullanılır
Ondan özür dilemeli miyim?
start learning
should
Should I apologize to her?
park etmek
park
Arabayı eski köprünün yanına park ettim.
start learning
park
I parked the car near the old bridge.
devam etmek, sürmek
•en son, sonuncu •geçen, önceki
•Toplantı ne kadar sürecek?
start learning
last
•How long will the meeting last?
yürümek
•yürüyüş •birini sağ salim eve kadar yürüyerek götürmek
O okula yürür.
start learning
walk
He walked me to my house.
She walks to school.
bağlamak, birleştirmek
bağlantı kurmak, ilişkisi olmak, ilişkilendirmek *Bana aktarmalı bir uçuş ayarlayabilir misin?
Feribotlar anakarayı adalara bağlar.
start learning
connect
*Can you get me a connecting flight?
Ferries connect the mainland with the islands.
hareket etmek, davranmak
Çocuk gibi davranıyorlar.
start learning
behave
They are behaving like children.
koşmak
kaçmak, seğirtmek
Her sabah yaklaşık üç mil koşuyorum.
start learning
run - ran - run
run away
I run about three miles every morning.
yenmek, galip gelmek
yenilmek
Tasarı parlamentoda kıl payı yenilgiye uğradı.
start learning
defeat
be defeated by sb
The bill was narrowly defeated in parliament.
suçlamak
Yanlış bir şekilde cinayetle suçlandı.
start learning
accuse
accuse of something
He was falsely accused of murder.
protesto etmek; itiraz etmek, karşı çıkmak
bir şeyi protesto etmek
Öğrenciler, eğitim bütçesindeki kesintileri protesto ediyorlardı.
start learning
protest, protest against
Students were protesting about cuts to the education budget.
karşı koymak, karşı çıkmak
Komite, kadınların kulübe katılmasına izin veren bir öneriye karşı çıktı.
start learning
oppose
The committee opposed a proposal to allow women to join the club.
•kandırmak, aldatmak, •hile yapmak, aldatmak, kandırmak, dürüst olmayan usullere başvurmak
birisine ihanet etmek; karısını/kocasını aldatmak
Kartlarda hile yapıyor.
start learning
cheat
cheat on sb
He cheats at cards.
onaylamak, kabul etmek
Bir sorun olduğunu kabul etti.
start learning
acknowledge
He acknowledged that there was a problem.
atmak, fırlatmak
Kitabı duvara fırlattı.
start learning
throw - threw - thrown
He threw the book at the wall.
umut etmek, ummak
•umut •ummak, ümit etmek, beklemek •yapmaya niyetlenmek, yapmayı ümit etmek; ummak, dilemek
Bundan daha iyi bir hava ummuştuk.
start learning
hope
Dad hopes to retire next year.
We had hoped for better weather than this.
vermek
Hayır kurumlarına para veriyor musunuz?
start learning
give - gave - given
Do you give money to charity?
acele, acele etmek,
acelesi olmak, çabuk olmak
Acele et! Geç kalacağız.
start learning
hurry up
be in a hurry
Hurry up! We're going to be late.
sevmek
aşk, sevgi, *aşık olmak
Seni çok seviyorum.
start learning
love
fall in love (with)
I love you very much.
gitmek
Eve gittik.
start learning
go - went - gone
We went into the house.
sahip olmak
•kendi •üstüne almak, üstlenmek *Hiç kimse kırılan pencereyi üstlenmedi/sahiplenmedi.
Üniversite buralarda çok araziye sahip.
start learning
own
own up *No one has owned up to breaking that window.
The University owns a lot of the land around here.
icat etmek, bulmak
Yeni bir oyun icat ettik.
start learning
invent
We've invented a new game.
kanamak
Parmağımı kestim ve kanıyor.
start learning
bleed - bled
I cut my finger and it’s bleeding.
kazmak
tünel/çukur açmak/kazmak
Yolda kocaman bir çukur kazdılar.
start learning
dig - dug
They've dug a huge hole in the road.
ödünç vermek, borç vermek
kredi vermek
Hafta sonu için arabasını bana ödünç verdi.
start learning
lend - lent
She lent me her car for the weekend.
süpürmek, temizlemek
Sadece yeri süpürdü.
start learning
sweep - swept
She's just swept the floor.
bağışlamak, affetmek
bağışlayın; afedersiniz
Özür diledim ama beni affedeceğini sanmıyorum.
start learning
forgive - forgave - forgiven
Forgive me for asking, but how much did you pay for your bag?
I've apologized, but I don't think she'll ever forgive me.
yırtmak, yırtılmak
Gömleğini nasıl yırttın?
start learning
tear - tore - torn
How did you tear your shirt?
sıkılmak
canını sıkmak
Bu işten çok sıkıldım.
start learning
be bored of
bore
I am bored of this work so much.
şarkı söylemek
Kilise korosunda şarkı söylüyor.
start learning
sing - sang - sung
She sings in the church choir.
satın almak
Biraz süt almaya gittim.
start learning
buy - bought
I went out to buy some milk.
imzalamak, imza koymak
işaret, iz, simge, im, sembol
Bir sonraki adım belgeyi imzalamaktı.
start learning
sign
The next step was to sign the document.
eklemek, ilave etmek, toplamak
toplamak
Yumurtaları kremaya ekleyin.
start learning
add
Add the eggs to the cream.
teşekkür etmek
Hediyesi için henüz teşekkür etmedim.
start learning
thank
I haven't thanked her for her present yet.
teslim etmek, dağıtmak, iletmek
Kanepeyi çarşamba günü teslim edebilirler.
start learning
deliver
They can deliver the sofa on Wednesday.
öksürmek
öksürerek çıkarmak, tükürmek
Göğsüm ağrıyordu ve kontrolsüz bir şekilde öksürüyordum.
start learning
cough
cough sth up
My chest felt painful, and I was coughing uncontrollably.
kilitlemek
kilit
Kapıyı kilitledin mi?
start learning
lock
Did you lock the door?
bitirmek, bitmek
sona erdirmek, sonlandırmak
O kitabı okumayı bitirmedin mi?
start learning
finish
Have you finished reading that book yet?
sona ermek
son, nihayet, bitiş
Bu görüşmeler savaşı sona erdirecek gibi görünmüyor.
start learning
end
These talks do not look likely to end the war.
yapmak
Annem güzel pastalar yapar.
start learning
make - made
My mother makes nice cakes.
ayakta durmak, dikelmek
ayağa kalkmak
Saatlerdir ayaktaydık.
start learning
stand - stood
stand up - stood up
We'd been standing for hours.
gelişmek, geliştirmek
Türkiye gelişemiyor
start learning
develop
Turkey can’t develop.
cevap vermek, yanıtlamak
cevap, yanıt
Mektubuna cevap vermeliyim.
start learning
answer
I must answer his letter.
getirmek
Bana biraz çiçek getirdi.
start learning
bring - brought
He brought me some flowers.
kırmak, kırılmak
bozulmak
İçeri girmek için cam kırmaları gerekiyordu.
start learning
break - broke - broken
break down
They had to break a window to get in.
tutmak, saklamak, bulundurmak, alıkoymak
alıkoymak, engellemek
İstersen elbiseyi saklayabilirsin.
start learning
keep - kept
You can keep that dress if you like it.
göndermek, yollamak
Geçen hafta ona bir mektup gönderdim.
start learning
send - sent
send (to)
I sent him a letter last week.
görmek
görüşmek, ziyaret etmek, görmek
Jo'yu gördün mü?
start learning
see - saw - seen
Have you seen Jo?
öğrenmek
Okulda Rusça öğrendim.
start learning
learn - learnt
I learned Russian at school.
seyretmek, izlemek, bakmak
saat, kol saati
Gelirken onu izledim.
start learning
watch
I watched him as he arrived.
açmak
açık
Henüz gözlerini açma.
start learning
open
Don't open your eyes yet.
istemek
Yeni bir araba istiyor.
start learning
want
He wants a new car.
yazmak
Okuyamıyor veya yazamıyor.
start learning
write - wrote - written
She can't read or write.
içmek
•içki içmek, alkol almak •içip bitirmek, sonuna kadar içmek
Bir bardak süt içiyordu.
start learning
drink - drank - drunk
Drink up! We've got to leave soon.
He was drinking a glass of milk.
beklemek
Clive'i bekliyorum.
start learning
wait, wait for
I'm waiting for Clive.
öpmek
öpücük
Yanağından öptü.
start learning
kiss
He kissed her cheek.
yüzmek
Çoğu sabah havuzda otuz uzunlukta yüzerim.
start learning
swim - swam - swum
I swim thirty lengths of the pool most mornings.
kapamak, kapatmak, kapanmak
Geriye yaslandı ve gözlerini kapadı.
start learning
shut - shut
He lay back and shut his eyes.
kapamak, kapanmak
kapalı
Jane pencereyi kapattı.
start learning
close
Jane closed the window.
düşmek, aşağı/yere düşmek
•Gökten büyük yağmur damlaları düşüyordu. •Bisikletinden düştü ve kolunu kırdı.
start learning
fall - fell - fallen
fall down/off
•Huge drops of rain were falling from the sky. •She fell off her bike and broke her arm.
başlamak
Çocuklar ağlamaya başladı.
start learning
begin - began - begun
The children began to cry.
•büyümek, gelişmek, serpilmek •(bitki) yetiş(tir)mek; büyü(t)mek
yetiştirmek
•Çocuklar çok hızlı büyür. •Bu çalılar kumlu toprakta iyi büyür.
start learning
grow - grew - grown
•Children grow very quickly. •These shrubs grow well in sandy soil.
uyumak
uyku
İyi uyudun mu?
start learning
sleep - slept
Did you sleep well?
sahip olmak, -i var
Laura'nın çok güzel mavi gözleri var.
start learning
have got - has got
Laura has got beautiful blue eyes.
göstermek
gösteri
Bana fotoğraflarını göster.
start learning
show - showed - shown
Show me your photos.
tanımlamak, belirtmek, tarif etmek, açıklamak
tasvir etmek, belirtmek, göstermek
Görevleriniz sözleşmede açıkça tanımlanmıştır.
start learning
define
Your duties are clearly defined in the contract.
çalışmak, iş
iş, çalışma
Helen bir bilgisayar şirketinde çalışıyor.
start learning
work
work for/in/as
Helen works for a computer company.
durmak, durdurmak
Bir şeyler söylemeye başladı ve sonra durdu.
start learning
stop
He started to say something and then stopped.
bilmek, tanımak
tanımak, anlamak, bilmek, yapabilmek
Yalan söylediğini biliyordu.
start learning
know - knew - known
He knew that she was lying.
denemek, tecrübe etmek
çalışmak, uğraşmak, kalkışmak, girişmek, teşebbüs etmek
•Pencereyi açmaya çalıştım ama açamadım. •Dün gece bana verdiğin tarifi denedim.
start learning
try
•I tried to open the window but couldn’t. •I tried that recipe you gave me last night.
taşımak, bir yerden bir yere götürmek
Çantalarımı taşıyordu.
start learning
carry
He was carrying my bags.
seçmek
Adam takım kaptanı olarak seçildi.
start learning
choose - chose - chosen
Adam was chosen as team captain.
sormak
rica etmek, istemek
Ona hobilerini sordum.
start learning
ask
ask for
I asked him about his hobbies.
almak, götürmek
biriyle gitmek, birini götürmek
Her zaman cep telefonumu yanımda götürüyorum.
start learning
take - took - taken
I took the kids to the park.
I always take my mobile phone with me.
•yaşamak, canlı olmak, hayatta kalmak •yaşamak, ikamet etmek, yaşamını sürdürmek
oturmak, ikamet etmek, canlı
•Umarım torunlarımı görecek kadar yaşarım. •Birbirimize yakın yaşıyoruz.
start learning
live, live in
•I hope I live to see my grandchildren. •We live near each other.
kesmek
•Tahta parçasını ikiye böldü. •Geçen hafta saçlarımı kestirdim.
start learning
cut - cut
•He cut the piece of wood in half. •I had my hair cut last week.
düşünmek, sanmak, farzetmek, düşünmek
sanmak
start learning
think - thought
think of/about
What did you think of the film?
gelmek
İşte David geliyor
start learning
come - came - come
Here comes Adam
katılmak, girmek, üye olmak
bağlamak, birleştirmek, bir araya getirmek
On sekiz yaşındayken orduya katıldı.
start learning
join
He joined the army when he was eighteen.
kaçmak
kötü/istenmeyen bir durumdan kaçınmak, kurtulmak, sakınmak
İki katil dün gece hapishaneden kaçtı.
start learning
escape
to escape capture/injury
The two killers escaped from prison last night.
soymak, zorla soymak; soyup soğana çevirmek
yoksun bırakmak, mahrum etmek
Dün gece şehir merkezinde iki turist silah zoruyla soyuldu.
start learning
rob
rob sb of sth
Two tourists were robbed at gunpoint in the city centre last night.
çalmak, aşırmak, yürütmek
sıvışmak, usulca ve gizlice girmek/çıkmak/uzaklaşmak
O sık sık başkalarının parasını çalar.
start learning
steal - stole - stolen
steal away/in/out
He often steals other people’s money
•işten çıkarmak, kovmak, yol vermek •ateş etmek
yangın, ateş
•Geç kaldığım için kovuldum. •Ona üç el ateş etti.
start learning
fire
•I was fired for being late. •She fired three shots at him.
•ilişiğini kesmek, işten çıkar(ıl)mak, yol ver(il)mek, kov(ul)mak •ilgilenmemek, ele almamak
göndermek, gitmesine izin vermek
•Şirket kurallarını ihlal eden herkes işten çıkarılacaktır. •Komite fikri çöp olarak nitelendirdi.
start learning
dismiss
•Anyone who breaks company rules will be dismissed. •The committee dismissed the idea as rubbish.
azarlamak, paylamak, çıkışmak
Asla sesini yükseltmedi ya da haksız yere beni azarlamadı.
start learning
scold
He never raised his voice or scolded me unfairly.
keşfetmek; inceleme/araştırma yapmak
karar vermeden önce derinlemesine araştırmak/incelemek
Çocuklar keşfetmeyi seviyor.
start learning
explore
We're exploring the possibility of buying a holiday home.
The children love exploring.
üretmek, imal etmek
Yerel endüstriler plastik ürünler, tekneler ve giysiler üretir.
start learning
manufacture
Local industries manufacture plastic products, boats, and clothing.
yardım etmek
Ordu aramaya yardımcı olmak için geldi.
start learning
assist
The army arrived to assist in the search.
yardım, yardım etmek
yardım
Masayı kurmana yardım edeyim mi?
start learning
help
Shall I help you to set the table?
tahmin etmek, tahminde bulunmak
tahmin
Ölü sayısı yüz olarak tahmin ediliyor.
start learning
estimate
The number of dead is estimated at a hundred.
•ayarlamak •yeni bir duruma ayak uydurmak, uyum sağlamak
Buradaki bu anahtarı kullanarak ısıyı ayarlayabilirsiniz.
start learning
adjust
You can adjust the heat using this switch here.
kurmak, ayarlamak, belirlemek, saptamak
takım, batmak (güneş), gün batımı, *Güneş batıyor.
Bir sonraki toplantı 6 Şubat'ta yapılacak.
start learning
set
sunset, *The sun is setting
The next meeting is set for 6 February.
hayran olmak
Atatürk’e hayran oldu.
start learning
admire
He admired Atatürk.

You must sign in to write a comment